UN-PARADIS - RECM CEZASI KURANI DEGILDIR
  TAVSIYE SITELER
  GUNES
  POPULER PROGRAMLAR
  => Ziyaretşi defteri
  => MODERN BTP 58
  => YEMEK TARIFLERI
  => VIDEOLAR
  => DINI SIYASETE ALET ETMEK
  => ALLAHTAN BASKASINI RAB EDINMEK
  => AYDINLARIMIZ AYDINMI
  => KUDSI HADISLER
  => ARACILIK MESELESI
  => RIYASET-BASKANLIK
  => ALLAH KAMUSAL ALANINDA RABBIDIR
  => HAKIMIYET
  => RECM CEZASI KURANI DEGILDIR
  => HUKUM KOYMADA SIRK
  => DOGRU DUSUNME YONTEMI
  => AKIL
  => DENGELI FIKRI BESLENME
  => ALLAHIN YARDIMI
  => ASSAGILIK DUYGUSU
  => AYDINLANMA
  => BAGIMSIZLIK
  => BASIRET
  => BILGI
  => BIRLESMEK VE INANMAK
  => BIRLESMEK
  => COKLUK-COGUNLUK-COGULCULUK
  => DUSUNDURUCU RESIMLER
  => SIIRLER
  => AYET RESIMLERI
  => HAYVAN ISIMLERI
  Amerika
  Saklı sayfalar
  INTERNETTE VERI HIRSIZLIGI
  HAMAS YONETIMI IS BASINDA
  Haberler
  galeriz
  STENIZE BUTON OLUSTURUN
  HTLM KOD DEPOSU
  ILGINC SORULAR
  ERCUMENT OZKAN VIDEOLARI
  Yeni sayfanın başlığı
  SIVAS
  MESAJLARINIZ
  FRANSIZCA HARFLERIN OKUNUSU VIDEO
RECM CEZASI KURANI DEGILDIR



ein Bild


"Recm" Arapça "R-C-M" kökünden gelen bir kelimedir. Sözlükte "taşla öldürmek, birine taş atmak, taşa tutmak, sövmek, lanet etmek, kovmak, bir şeyi tamamen terk etmek, zanla konuşmak, kötü zanda bulunmak, kabrin üzerine taştan nişan dikmek" gibi anlamlara gelmektedir. Müslümanlar bu kelimeyle ilk olarak şeytanın Allah'ın huzurundan kovulmasını ifade eden "Eûzü billa himineşşaytani'r-racim" (Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım) değişiyle karşılaşırlar. Allah, Seytan'ın Adem'e secde etmeyişinin bir cezası olarak "racim" kelimesiyle ifadelendirdiği ayette şöyle buyurmaktadır: "Allah: Öyleyse çık oradan. Çünkü sen artık kovuldun." (Hicr 15/34) (Şad, 38/77) Seytan'ın durumunu ve vasfını bildiren (15/17, 3/ 36, 16/98, 81/25) ayetlerden rahatlıkla anlaşılmaktadır ki Allah, Şeytan'ı taşlayarak öldürmemiş, onu cennetten ve huzurundan kovmuştur. Buralardaki recm kelimesine sadece taşlamak ve özellikle de taşlayarak öldürmek anlamı verilmemektedir. Dolayısıyla kovma ile taşlama arasında bağ kurmak daha yerinde olacaktır. Birini kovmak istediğinizde, kovmayı gerçekleştirebilmenin bir şekli olarak taşlama yapılabilir; fakat niyet onu öldürmek olmayabilir. Kur'an'da bazı peygamberlerin kavimleri veya bazı kişiler tarafından tehdit edilmelerinin bir ifadesi olarak da "recm" kelimesi kullanılmıştır. "Onlar: Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve doğrusu seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer yandaşların (kabilen) olmasaydı muhakkak ki seni taşlardık/kovardık. Sen bizden üstün değilsin." (Hud 11/91) Bu ve benzeri (19/46, 44/20, 26/116) ayetlerdeki "recm" kelimesine taşlama anlamı verilmesi belki doğru olabilir. Fakat taşlayarak öldürme anlamı vermek biraz güç gözükmektedir. Kovmanın, sürgün etmenin ve yanından uzaklaştırmanın ilk hamlesi olarak taşlama ifadesi rahatlıkla kullanılabilir. Hatta taşlama anlamı vermek zorunda bile değiliz. Çünkü şeytanla ilgili ayetlerde olduğu gibi kelime, bu ayetlerde de kovmak anlamında kullanılmış olabilir. Bu ihtimal şu ayetler için de geçerlidir: "Babası: Ey İbrahim! Sen mi benim tanrılarımı beğenmiyorsun? Bundan vazgeçmezsen and olsun seni taşlarım, uzun bir süre benden uzak dur, dedi" (Meryem 19/46). Babası İbrahim'i (a.s.) taşlayarak öldürmek istese, herhalde "benden uzak dur" gibi bir ifade kullanmazdı. Babasının isteği, Hz. İbrahim (a.s.)'in kendisinden fikirlerini değiştirinceye kadar uzak durmasıdır. "Ben, beni taşlamanızdan/kovmanızdan ötürü, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım" (Duhan, 44/20). Yukarıdaki ayette Hz.Musa'nın karşısındakilere söylediği bu sözdeki recmi, taşlayarak öldürme olarak anlamanın doğru olmayacağı, gayet açıktır. Çünkü Hz.Musa taşlanmamış fakat kovulmuştur. Denilebilir ki bu kelime, Kur'an'da taşlayarak öldürme olarak kullanılmamış olabilir, fakat islam hukukunda evli olarak zina yapanlara verilen cezanın adıdır, bu da taşlayarak öldürmeyi ifade eder. Gerçekten de Haricilerin ve bazı Mutezililerin dışında neredeyse herkes tarafından bu şekilde anlaşılmıştır. Bu anlayışların nereden kaynaklandığını görmemiz için eski hukuk sistemlerindeki uygulamalara, Kur'an ve sünnetin konuya getirdiği hükümlere bakmamız gerekecektir. Zina suçuna taşlayarak öldürme cezası veren müslümanları etkileme ihtimali çok olan, Yahudi ve Hristiyan kutsal metinlerinin konuya bakışını bilmemiz yerinde olacaktır. 1- Yahudi ve Hristiyan Kitaplarında Zinanın Hükmü ve Recm Zina eden evli erkek ve -kadın, livata yapan ve yapılan, hayvanlarla cinsel ilişkilerde bulunan, nişanlı kızla zina eden, kendi rızasıyla zina etmiş nişanlı kız Yahudi şeriatına göre öldürülür. (Çıkış 23, Levililer 20,. Tesniye 22) Nitekim bu hükümleri bilen yahudiler kendilerinden zina yapmış bir kadını ve erkeği Rasûlullah (s.a.v.)'a haber verdiler. Hüküm vermesini istediler. O da bunun Tevrat'ta ceza olarak karşılığının ne olduğunu sordu. Zina edenlerin meydan dayağı çekilerek rezil edildiklerini söylediler. Orada bulunan Abdullah b. Selam (Yahudi iken müslümanlığı seçmiştir) yalan söylediklerini, Tevratta recm cezasının olduğunu söyleyince, Tevrat'ı getirip recm ayetinin üzerine ellerini koyarak okumaya başladılar. Abdullah b. Selam ellerini oradan kaldırınca Tevrat'ta recm ayeti vardır diye itiraf ettiklerinde, Rasûlullah (s.a.v.) zina edenlerin recm edilmelerini emretti, recm olundular (Buhari, Hudud 24, Müslim Hudud 27, Tirmizi Hudud 10, Mace Hudud 10). Bu rivayet neredeyse bütün hadis kitaplarında vardır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki recm meselesi öncelikle müslümanların değil Yahudi ve Hristiyanların problemidir. Onların bu problemde Rasûllah'a başvurmalarının ve recm ile ilgili yazıyı gizlemelerinin sebebi, İslam'ın hükümlerinin recm'den daha hafif hükümler getirmesi olabilir. Fakat Rasûlullah onlara kendi kitaplarının hükmünü uygulamıştır. 2- Kur'an'ın Zina Hakkındaki Hükmü "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin; eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıncaya ya da Allah onlara bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun (dışarı çıkarmayın), içinizden iki erkek bu tür fuhuşu yaparsa, onlara eziyet edin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlar(a eziyet)den vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir." (Nisa 4/15-16) Müfessirlerin çoğuna göre, Nisa sûresinin 15-16. ayetlerini İslam'ın zina hakkındaki hükümlerinin ilk aşaması olarak belirtmektedirler. İslam'ın ilk zamanlarında zina eden kadınlar evlerde hapis edilirken, erkekler ise azarlama, kınama ve dövme cezası ile cezalandırılıyorlardı. Bu hükümlerin eşcinsellik yapan kadınlar ve erkekler için olduğu da belirtilmektedir. Zina lafzısya ifadelendirilen ve had cezasını belirleyen ayet ise Nur sûresinin 2. ayetidir. "Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve Ahiret gününe inananlar iseniz, Allah'ın cezasını uygulamada sizi, onlara karşı acıma duygusu tutup engellemesin. Mü'minlerden bir grup da onlara yapılan azaba şahid olsun." (Nur 24/2) Kur'an'da zaniler hakkında nihaî hüküm olarak bu ayetler gösterilmektedir. Ayette zina edenlerin evli veya bekar olmaları arasında bir fark zikredilmemiştir. Cariyeler için hüküm bildiren ayet ise şöyledir: "İçinizden, inanmış hür (muhsan) kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, elleriniz altında bulunan inanmış cariyelerinizden alabilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyleyse iffetli yaşamaları, fuhuş yapmamaları ve gizli dost da tutmamaları şartıyla, sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara yapılan azabın yarısını uygulayın." (Nisa 4/25) Evlendikten sonra fuhuş yapan cariyelere, evlendikten sonra fuhuş yapan hür kadınlara verilen cezanın yarısını vermek demek, hür kadınlara da ölüm cezası verilmemesi demektir. Çünkü ölümün yarısı yoktur. Ayrıca bu ayetin Nur/2, ayetinden sonra nazil olması gerekir ki hür kadına takdir edilen ceza orada tesbit edilmiştir. "Zina eden erkek, zina eden veya ortak koşan kadından başkasıyla evlenemez; zina eden kadın da zina eden veya ortak koşan erkekten başkasıyla evlenemez. Böyleleri ile evlenmek, mü'minlere haram kılınmıştır." (Nur 24/26) Zina edenlerin birbiriyle evlenmeleri söz konusu edildiğine göre, zina edenlerin recm edilmedikleri ancak birbirleriyle evlendirildiklerinden bahisle iffetli yaşamak isteyenlere yol gösterilmektedir. Zina edenlerin biliniyor olup da recmin uygulanmaması, evliliğe dair hukukî ve ahlâkî bir dersin verilmesi dikkat çekicidir. Ayetlerde zina yapmanın çirkinliği ve cezası ortaya konurken, birinin başkasını zina ile itham ederken getirmesi gereken deliller ve getiremediği durumda verilecek ceza açıkça ifade edilmektedir. "Namuslu kadınları zina ile suçlayıp da sonra dört şahid getirmeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şahidliğini asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir." (Nur 24/4) Zinayı isbat için dört şahid gereklidir. Bunu bu şekilde isbat edemeyenlerin konu üzerinde durup lafını dahi etmesi yasaklanarak zinanın uluorta konuşulmasının önüne geçilmektedir. Kocası karısını zina halinde görse, kadın da inkar etse bu sadece onların ayrılmasıyla sonuçlanır. "Eşlerini (zina ile) suçlayıp kendilerinden başka şahidleri bulunmayan kimselere gelince: Onlardan doğru söyleyenlerden olduğuna dört defa Allah'ı şahit tutmasıdır. Beşinci defa yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da dört defa Allah'ı şahid tutup kocasının, mutlaka yalan söyleyenlerden olduğuna şahitlik etmesi kendisinden cezayı Kaldırır. Beşinci defa: Eğer kocası doğrulardan ise Allah'ın gazabının kendisinin üzerine olmasını diler." (Nur 24/6-9) Kendisinden başka şahidi olmayan kocaya ve kadına karşı izlenecek yol gösterilmiştir. Nitekim Rasûlullah getirilen bir davayı bu usûlle karara bağlamış, karı ve koca ayrılmış, çocuk anneye verilmiştir. Zina isnadını dillere dolamanın yasaklanması ve ispatı için getirilen şartların güçlüğü sebebiyle İslam'da esas olanın insanların namuslarına el ve dil uzatılmasının hem dünyevi hem de uhrevi cezayı gerektirdiği anlaşılmaktadır. İslam, ne zinayı ne de zina isnadını hoşgörmektedir. "Allah'ın size nimet ve rahmeti bulunmasa ve Allah tevbeleri kabul eden Hakim olmasaydı size büyük bir azap dokunurdu." (Nur 24/10) "Ama bundan sonra tevbe edip durumunu düzeltenler bunun dışındadır. Şüphesiz Allah bağışlar, merhamet eder." (Nur 24/5) Kur'an birçok suç ve cezayı açık açık ifadelendirirken recmi gerektiren durumu ve recm gibi insanı taşlayarak öldürme cezasını insanın takdirine bırakmış olması düşünülebilir mi? Belki peygamberine bırakmıştır, denilebilir. Şunu burada hemen ifade edelim ki Kur'an zina ile ilgili ayrıntılı hükümler getirmiş fakat recmden asla bahsetmemiştir. Diğer bir ifadeyle hafif cezayı zikredip de en ağır cezayı zikretmemiş olabilir mi? 3- Hadislerde Zinanın Hükmü Bir meseleye delil olması için hadis uydurma, bilinen bir vakıadır. Ancak recm gibi âhad haberlerle delillendirilmeye çalışılan bir konuda ayet uydurmak ise çok daha garip ve vahim bir durumdur. Biz, recmi Kur'an'da lafız olarak bulamadık derken, meğer lafzen değil, hükmen mevcut olduğu haberleriyle sarsıldık! Sahih sayılan hadis kitaplarına kadar girmiş olan konu kısaca şöyledir: Bu rivayetlerden birine göre Hz. Ömer minberde şöyle demiştir: "Allah Muhammed'i hak ile gönderdi, ona kitap indirdi. Ona indirilenler arasında recm ayeti vardı. Biz onu okuduk, belledik, anladık. Allah'ın elçisi recmetti. Biz de ondan sonra recmettik. Şimdi zaman geçince birinin çıkıp; Allah'ın kitabında recm yoktur, diyerek Allah'ın indirdiği farzlardan birini terk etmek suretiyle sapmasından korkuyorum. Allah'ın kitabında recm vardır. Evli erkek veya kadının zina ettiği kanıtlanır, yahut gebelik olar veya itiraf ederse recm edilmesi gerekir." (Buhari Hudud 30-31, Müslim Hudud 15, Mace Hudud 9) Rivayet birçok gariplikleri beraberinde taşımaktadır. Rivayetin tamamı gözönünde tutulduğunda hilafetle ilgili bir meselenin çözülmesi hakkındaki bir hutbede Hz.Ömer'in hiç sebebi ve gereği yokken recimle ilgili bir ayetten haber vermesi insanda şüphe uyandırmaktadır. Ayrıca bu hutbenin âhad rivayet oluşu şüphemizi bir kat daha artırmaktadır. Hem, recm ve hilafet gibi önemli iki konu hallediliyor hem de kimseden bir ses çıkmıyor; bu, sahabiler için alışılmadık bir durumdur. Gerçekten bu, Kur'an'da yer alan bir ayet olarak biliniyorsa niçin Kur'an'a yazılmamıştır? Konunun Kur'an'dan çıkarıldığına dair Resulullah'tan neden bir tane bile rivayet yoktur. Rivayet edilen metnin Kur'an'ın belagatına uymaması da ayrı bir konudur. Allah tilavetini kaldırdıysa, hükmünü neden kaldırmamıştır? Veya geçerli olan bir hükmün lafzını durup dururken Kur'an'dan niçin çıkarsın? İnsanlar sasırsın diye mi? Recmle ilgili olarak rivayet edilen olaylarda Rasûlullah (s.a.v.), bu ayetten niçin söz etmemiştir. Kur'an hakkında şüphe uyandıran böyle bir rivayetin kitaplara eleştirilmeden alınması çok düşündürücüdür. Zeyd b. Sabit gibi birinin dahi konuya karıştırılarak, onun hakkında da rivayetler nakledilmesi şüpheleri daha da arttırmaktadır. Bir rivayete göre Zeyd b. Sabit Hz. Ömer (r.a.)'in getirdiği recm ayetini, başka şahidi olmadığı gerekçesiyle kabul etmemiştir (Hanbel, 5/183). Hz.Ömer'in hutbesinde biz onu okuduk, belledik, anladık demesiyle bu rivayet nasıl bağdaşır? Daha da tuhaf olanı, Zeyd b. Sabit'in Hz.Ömer'in sözlerine benzer bir şekilde söylediği sözlerden oluşan bir rivayetin daha bulunmasıdır: Rivayetlerden birine göre Zeyd b. Sabit "Biz Kur'an'da: Yaşlı erkek ve kadın zina ettikleri zaman onları mutlaka recmediniz ayetini okurduk" demiş. Orada bulunan Mervan: "Öyleyse o ayeti mushafa yazsana demiş" (Ateş, Y.K. Çağdaş Tefsiri, C. 6, s. 145). Buna benzer rivayetlerin hepsi Kur'an'da şüphe uyandırmaya yönelik haberler gibi gözükmektedir. Asıl olan recm meselesini halletmek olsaydı, mesele Râsulullah'ın konuyla ilgili uygulamaları ileri sürülerek de halledebilirdi. Bizi recm hususunda şüpheye düşüren, konunun bu şekilde ele alınmasıdır. Bir meselenin çözümü için ayet uydurmanın ve bunu kabul etmenin mantığını da anlamak, doğrusu fevkalade güçtür. Recm vardır diyenlerin yalnız Peygamber (s.a.v.)'in uygulamalarında bu vardır diyerek deliller getirmesi, daha makul olurdu. Râsulullah'ın (s.a.v.) uyguladığı söylenen recm infazları, üçü geçmemektedir. Bunlardan biri, daha önce zikrettiğimiz yahudilerle ilgili olaydır. Diğeri, müslümanlardan Maiz ile Gamidiyye kabilesinden bir kadına daha recm uygulandığı rivayetleridir (Buhari, Hudud 21-22, Müslim, Hudud 5-29). Bu hadisler, zina ettiklerini itiraf eden, dördüncü defa da itirafları kabul edilen, deli olmadıkları ve evli oldukları araştırılıp tesbit edilen kişiler hakkında rivayet edilir. Bu rivayetler sahih kabul edilse bile birçok soruyu beraberinde getirmektedir, itiraflar dışında bu ceza neden uygulanamamıştır? Uygulama Kur'an'ın konuyla ilgili hükümlerinden önce midir, sonra mıdır? İslam öncesi Araplarda kısas, el kesme, recm cezası, ayrıca Tevrat'ta (Tesniye 22) da recm cezası bulunuyordu. Bunların bir etkisinden söz edilebilir mi? Kur'an recm cezasını değil de sadece celde (değnekle dövme) cezasını getirince, namus ve geleneklerine son derece bağlı Araplar arasında sonradan Peygamber (a.s.)'in, recmi uyguladığına ve bunu uygulamayı buyurduğuna dair rivayetlerin ortaya atılmış olma ihtimali düşünülemez mi? Recm konusunda ileri sürülen hadisler yetersiz kaldığı için ayet arama yoluna gidilmiş olabilir. Bu konuda Kur'an'da önceden var olduğu, sonradan lafzı çıkarıldığı iddia edilen ayetin Kur'an'a yazılması hususunda ortaya atılan rivayetler de oldukça tuhaftır. Bu kadar hayati bir meselede konu böyle bir yöntemle halledilebilir mi? Bazı rivayetler Hz.Peygamber (a.s.)'in sözü ve uygulaması olmasa da Arap toplumunun bir mesele karşısındaki tutumunu yansıtmaktadır. "İki bedevi Arap, Hz.Peygamber (a.s.)'e geldi; birisi: "Ey Allah'ın elçisi. Bu oğlum falanın yanında ücretle çalışıyordu. Onun karısıyla zina etti. Oğlum için yüz koyun ve bir köle fidye verdim, ilim adamlarına sordum, oğluma yüz değnek vurulduktan sonra bir yıl sürgün edilmesi, kadının recm edilmesi gerektiğini söylediler." Allah'ın elçisi şöyle dedi: "Nefsimi elinde bulunduran Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim. Koyunlar ve köle sana geri verilir, oğluna yüz değnek vurulur ve kendisi bir yıl sürgün edilir." (Böyle dedikten sonra) Eslem kabilesinden bir adama: "Kalk, ey Uneys, şunun karısına git, eğer suçunu itiraf ederse onu recmet" dedi. Uneys gitti, suçunu itiraf eden kadını recmetti" (Buhari, Ahkam 39, Hudud 30, Müslim Hudud 25 ve diğer hadis külliyatı). Bu rivayetin sıhhatinin şüpheli olması bir tarafa, Arap toplumunun durumunu yansıtması açısından önemli ipuçları vermektedir. Medine'den uzak yerlerdeki müslümanların duymadıkları meseleler hakkında alışageldikleri kuralları uyguladıkları anlaşılmaktadır. Arap toplumunun zina eden bekarları dövüp evli olanları recmettiklerini gösteren ve belki de Resûlüllah'ın da konuyla ilgili ayetler gelmeden önceki içtihadını bildiren bir rivayet olması ihtimali kuvvetlidir. Rivayet doğru ise bu, ancak Peygamber (a.s.)'in Kur'an'ın emrinden önce Araplarca uygulanan ve Tevrat'ta bulunan cezayı uyguladığını, fakat Kur'an'ın recm cezasını kaldırdığını sadece Kur'an'ın recm cezasını kaldırdığını sadece celde (dövme) cezasını getirdiğini gösterir. Nur Sûresi'nin hükmünü hafif bulanlar Allah'dan daha mı adildirler ki ağır cezalar istemekteler? Hangi müslüman zina eder de; sopa vurulmayı, hem de milletin ortasında sopa vurulmayı hafif bulur. Had uygulanırken kaçan Maiz'i keşke bıraksaydınız diyen rahmet Peygamber'inin vahiy gelmeden önceki bir uygulamasını kati delil olarak almak, rahmeti kabul etmemektir. Haksız yere adam öldürenin cezası sadece ölümken, iki kişinin rızasıyla oluşan, caydırıcı birçok maddi ve manevi müeyyidesi de bulunan bir fiilin cezası, neden sadece ölüm değil de taşlanarak öldürülmekdir? Sonuç: Recm kelimesinin Kur'an'da kullanıldığı yerlerin hiçbirinde zinanın cezası olarak recimden bahsedilmemektedir. Bahsedilen yerlerde de taşlayarak öldürme değil, kovmak ve taşlayarak kovmak anlamlarını ifade etmektedir. Recm Tevrat'ta geçen, dolayısıyla İslam öncesi Arap toplumunda uygulanan bir ceza şeklidir. Bu sebeple recm, müslümanların değil, yahudi ve hristiyanların meselesidir. Onların kitaplarında recmden açık açık bahsedilirken Kur'an'da bu konuyla ilgili recm cezasından söz edilmemektedir. İslam kaynaklarındaki recmin varlığı, Kur'an'ın konuya açıklık getirmezden önceki halini yansıtıyor olmasından başka bir şey değildir. Veya Kur'an'ın zinacıyı evli ve bekar diye ayırmamasından kaynaklanan durumu, evliyi eski usûllerle cezalandırmayı istemelerinden kaynaklanmaktadır diye düşünebiliriz. Kur'an birçok meseleye açık açık hükümler getirmiştir. Zinanın hükmü genişçe açıklanmıştır. "Zinaya yaklaşmayın" diyerek, zina edeni cehennemle uyarmış, zaninin cezalandırılmasını istemiş, başkasına zina isnad edenin dört şahid getirmesini, getiremezse cezalandırılmasını ve ebedi olarak şahitliğinin kabul edilmeyeceğini, zinanın dört şahidle sabit olacağını buyurmuş olan Kur'an'ın, recm gibi hayati bir meselenin hükmünü bildirmemesi olacak şey değildir. Bu, ihmal edilecek bir husus olarak gözükmemektedir. "Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun; Allah'a ve Âhiret gününe inananlar iseniz Allah'ın cezasını uygulamada sizi, onlara karşı acıma duygusu tutup engellemesin. Mü'minlerden bir grup da yapılan azaba şahid olsun." (Nur 24/2) Ayet genel bir hükmü bildirmektedir. Bunun bekarlara has kılınması doğru değildir. "Azaba şahid olsun" ifadesindeki azab öldürme değil, dövmektir. Nur Sûresi'nin 8. ayetinde, evli bir kadının, kocasının zina isnadını dört defa Allah'ı şahid tutarak yalanlaması durumunda kendisinden "azabın" kalkacağının bildirilmesi, bunun genel bir hüküm olduğunu gösterir. İki ayette de ceza, "azab" kelimesiyle ifade edilirken, 2. ayette azabın şekli açıkça söylenmiştir. Nur 8. ayette sözü edilen kadın evlidir, şehadeti kendinden recmi değil, Nur 2. ayetde geçen azabı kaldırmıştır. Evli olsun bekar olsun, hiçbir yerde recm ve ölümden bahsedilmemektedir. Nur sûresinde getirilen hükümler müslüman için hiç de hafife alınacak hükümler değildir; yeter ki uygulansın, ister kendisine uygulanırken, isterse başkasına uygulanırken onun hükmünden vazgeçmesin. Müslüman ne dünya rezilliğini ne de ahiret rezilliğini ister. Recm, Rasûlullah'ın uygulamalarında vardı diyerek kabul edenler bir tarafa, hafzı kaldırılmış, hükmü baki ayetten söz ederek konuya delil getirmeye çalışanlar affedilir bir suç işlemiyorlar. Bizi recmi reddetmeye götüren sebeplerin başında da bu gelmektedir. Diyelim ki, zinanın cezası recmdir; ya ayet uydurmanın cezası nedir? merak ediyorum...
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol