UN-PARADIS - HUKUM KOYMADA SIRK
  TAVSIYE SITELER
  GUNES
  POPULER PROGRAMLAR
  => Ziyaretşi defteri
  => MODERN BTP 58
  => YEMEK TARIFLERI
  => VIDEOLAR
  => DINI SIYASETE ALET ETMEK
  => ALLAHTAN BASKASINI RAB EDINMEK
  => AYDINLARIMIZ AYDINMI
  => KUDSI HADISLER
  => ARACILIK MESELESI
  => RIYASET-BASKANLIK
  => ALLAH KAMUSAL ALANINDA RABBIDIR
  => HAKIMIYET
  => RECM CEZASI KURANI DEGILDIR
  => HUKUM KOYMADA SIRK
  => DOGRU DUSUNME YONTEMI
  => AKIL
  => DENGELI FIKRI BESLENME
  => ALLAHIN YARDIMI
  => ASSAGILIK DUYGUSU
  => AYDINLANMA
  => BAGIMSIZLIK
  => BASIRET
  => BILGI
  => BIRLESMEK VE INANMAK
  => BIRLESMEK
  => COKLUK-COGUNLUK-COGULCULUK
  => DUSUNDURUCU RESIMLER
  => SIIRLER
  => AYET RESIMLERI
  => HAYVAN ISIMLERI
  Amerika
  Saklı sayfalar
  INTERNETTE VERI HIRSIZLIGI
  HAMAS YONETIMI IS BASINDA
  Haberler
  galeriz
  STENIZE BUTON OLUSTURUN
  HTLM KOD DEPOSU
  ILGINC SORULAR
  ERCUMENT OZKAN VIDEOLARI
  Yeni sayfanın başlığı
  SIVAS
  MESAJLARINIZ
  FRANSIZCA HARFLERIN OKUNUSU VIDEO
HUKUM KOYMADA SIRK

ein Bild




Andolsun biz her ümmete „Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının” diye tebliğ etmesi için bir peygamber gönderdik.

Böylelikle onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. ((16/ 36) Yaratma ve emir Allah’ındır.( 7/54) Onlar cahiliyye hükmünü mü arıyorlar. İyi bilen bir toplum için Allah’tan daha iyi ve güzel hüküm veren kimdir? (5/50) Allah hükmünde kimseyi kendisine ortak yapmaz.(18/ 26) 1. Giriş: Kur’an’a göre bir kimse tağutu reddetmedikçe gerçekten inanmış sayılmaz. Bu yüzden tağutun ne anlama geldiğini, kim olduğunu bilmemiz gerekiyor ki gerçek manada Allah’a iman etmiş olalım. Hüküm ve buyrukta “tek ve mutlak söz sahibi” yerine “söz sahiplerinden” bahsedildiği anda tevhidin yerini şirk alır.
Allah kendisine yaratıcılık sıfatında ortak kabul etmediği gibi hüküm koymada da ortak kabul etmiyor. Göklerin ve yerin sahibi Allah olduğu için, bunlar üzerinde tasarruf(hükmetme) yetkisi de elbette Allah’ın olacaktır. Bundan daha aklî ve tabiî bir şey olmaz. 2. Kavramların tanımı: Hüküm/Kanun/Emir/Hakimiyet Nedir?: - Hüküm= Kesin emir, karar, kural, kanun - Kanun=Uyulması zorunlu buyruklar, esaslar, hükümler - Emir= Buyruk, karar, kanun, yapılması kesinkes istenen şeyler - Cahiliyye Hükmü= İslam dışı idarelerin hükümleri kanunları - Hakimiyet-Egemenlik= Hükmetme yetkisine sahip olan makam/merci/varlı Tağut: Sözlük anlamı: - Tağut tuğyan kelimesinden gelmiştir.

Tuğyanın sözlükteki manası: - haddi aştı, azdı, saptı, taştı, kabardı. Kavram anlamı: Tuğyanın insan ve toplum için kullanılması durumunda sözlük anlamına bağlı olarak Kur’an’da aşağıdaki anlamlara gelir: · Allah’ın hükümlerine, kanunlarına rağmen hüküm ve ölçü koyan her varlık, kişi veya kurum. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen idareciler/yöneticiler. · Allah’dan başka kendisine tabi olunan, uyulan her şey · Allah’a isyan edip insanları şartlandıran veya zorlayarak kendilerine kulluk ettiren ve kendilerine boyun eğmeye çağıran şirk ve küfür odakları · Allah’a başkaldıran, Allah’dan başka kendisine kulluk edilen her varlık, kişi veya kurum · Kulu Allah’a kulluktan alıkoyan ve çeviren herşey · Allah’ın hükümlerine dayanmayan beşeri düşünce ve sistemler (demokrasi, sosyalizm vs.)
3. Tağutun tuğyanına karşı akli deliller: Tağut yaratan olmadığı halde, yaşatan olmadığı halde, gökten yağmur yağdıran olmadığı halde, kainatı yoktan vareden olmadığı halde, insanlar üzerinde tasarruf ve hükmetme hakkını görüyor kendinde. Halbuki bu özelliklere sahip olan (yaratan,yaşatan, rızık veren vd.) Allah’tır. Tağut şöyle der: Bu topraklarda, bu ülkede benim(veya bizim) dediğim olur. Kanunu ben koyarım. Hüküm bana aittir. Sizi mutlu edecek yolu ancak ben gösteririm. Benim gösterdiğim yoldan başka doğru yol yoktur. Korkulacak ve çekinilecek birisi varsa o da benim. İtaat edilecek birisi varsa o da benim. Misal: Bir insana şöyle dense: Sen bizim muhtarımızsın. Fakat mühür sende değil daima şu adamda bulunacak. Köyümüzde hangi işlerin nasıl yapılacağına sen karışmayacaksın... Bütün bunları yapacak filan görevlilerimiz var. Ama sen yine de bizim muhtarımızsın..’ nasıl karşılık verir. Beş paralık bir yetki sahibi dahi böyle bir muhtarlığı, valiliği kabul etmezken, Allah böyle bir ilahlığı, böyle bir rablığı kabullenir mi dersiniz? Allah insanların hayatlarına, düzenlerine karışmayacak da kim karışacak? Böyle yetkileri olmayan göstermelik bir ilah anlayışını ancak bu yetkileri gasbedip insanları üzerine ilahlaşmak isteyen insanlar savunabilirler. · Kim tağutu inkar edip Allah’a inanırsa, muhakkak ki o, kopmayan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir. (Bakara suresi 256. ayet) · Allah mü’minlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kafirlerin velileri de tağuttur. O da onları aydınlıktan karanlığa götürür. Onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır. (Bakara suresi 257. ayet) · Şunları görmüyor musun, kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da, tağutun önünde muhakeme olmayı tercih ediyorlar, oysa kendilerine onu inkar etmeleri emredilmişti. Şeytan da onları iyice saptırmak istiyor. (Nisa suresi 60. ayet) · İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kafirler de tağut yolunda savaşırlar.
O halde şeytanın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytanın hilesi zayıftır. (Nisa suresi 76. ayet) · Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah’a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı: Onlar ki sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar akl-ı selim sahipleridir. (Zümer suresi 17-18. ayet) 4. Otoritesiz (Hükümsüz-Kanunsuz) Hayat Olmaz: İnsanlar toplum içinde yaşadıklarından mutlaka uyacakları kanunlar olmak zorunda yoksa yaşam devam etmez, insanlar birbirlerini kırıp geçerler(anarşi hali sürer). Kuralsız bir hayat olmaz, o kurallar eğri-doğru olabilir. 5. Hüküm Allah’a Aittir: Allah’tan başka hiç kimse, O’nun kullarının hayatlarını düzenleme hakkına sahip değildir. Her kim böyle bir yetkiyi kendinde görürse ilahlık iddiasında bulunmak suretiyle haddi aşmış/tağutlaşmış demektir. Tağut insanların yaratıcısı olmadığı halde, onların hükmedicisi olmak isteyendir. Her kim de, bir başkasının kendisi üzerinde kaideler koyma, kurallar ve hükümler koyma hakkına sahip olduğuna inanırsa onu ilah edinmiş, tağuta kulluk yapıyor demektir. Böyle bir insan kelime-i şehadet getirse, namazını kılsa, geceleri de ibadet etse bile, Allah’a iman etmiş sayılmaz. Çünkü insanın Allah’a ortak koşan bir müşrik sayılması için kanun koyma yetkisini Allah’ın dışında bir mercie mesela kullara tanıması yeterlidir. - Dikkat edin yaratma ve emir Allah’ındır. (7/ 54) Bu ayette yaratmak ve hükmetmenin kopmaz bir bütün olduğu ortaya konuyor.

Çünkü yarattıkları üzerinde emretmeye, hükmetmeye Yaratandan daha layık kimse olamaz. Yarattığı için mülk Allah’ındır. Mülk Allah’ın olduğu için de hüküm ve emretme yetkisi de Allah’a aittir. Ayetin mesajı çok açıktır. Allah sadece yaratıp kainatı ve insanları kendi hallerine bırakıp geri çekilen bir varlık değil, aynı zamanda emreden, çekip çeviren, emirleriyle varlıkları terbiye eden, idare edip yönetendir. Yani güncel tabirle insanların işlerine/hayatlarına/siyasetlerine(nasıl ve hangi hükümlerle yönetileceklerine) karışıyor. Karışma hakkını da sadece kendisinde görüyor, çünkü yaratan O, sahip olan O, mülk O’nun. Böylelikle Allah insanların devlet işlerine de karışabiliyor, çünkü insanlar Onun kullardır/mülküdür. Kulları veya mülkü üzerinde söz sahibi olmayan bir ilah gülünç duruma düşmez mi? Bu ayetle İLAH –HÜKÜM kavramlarının bir madalyonun iki yüzü olduğunu anlamış oluyoruz. Zira İlah ‘hükmetme yetkisine sahip varlık/otorite sahibi’ demektir. Bunun doğal sonucu bir hüküm/emir gelmesi gerekiyor o makamdan, yoksa ölü bir makam olur. Hem hükmetme yetkisine sahip olacak ama hükmü/kanunu olmıyacak. Misal: Sizin bir evinizin olduğunu düşünün. Bu evi siz kendi emeğinizle, alın terinizle yaptırdınız, kimseden çalmadan. Ve sonra yabancı biri geliyor, sizin bu evinizi gaspediyor veya ona ortak(şirk !) olmaya çalışıyor. Bu ev üzerinde de pişkin pişkin kendisinin hak sahibi bulunduğunu, bu evi dilediği gibi kullanma hakkının kendisinde olduğunu söylüyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin, en kafir insanlar bile bu durumun apaçık bir zulüm olduğunu tereddüdsüz ifade edecekler. Peki Allah’ın malı/mülkü olan insanlar ve onların yaşamları(ki hayatı da bahşeden ve yaşatan Allah’tır) üzerinde hak ve hüküm sahipliği iddia edenlere ne demeli. Bir önceki duruma zulüm diyen kafirler acaba bu duruma niye zulüm gözüyle bakmıyorlar. Bu iki yüzlülüğün, adaletsizliğin göstergesi değil mi? 6. En güzel hükmü Allah koyar: - Onlar cahiliyye hükmünü mü arıyorlar. İyi bilen bir toplum için Allah’tan daha iyi ve güzel hüküm veren kimdir? (5/50) Ondan daha güzel kim hüküm koyabilir ki? Allah insanların yaratıcısı olması münasebetiyle onlar hakkında en doğru bilgiye sahip tek varlıktır. Bu yüzden onun bu varlıklar hakkında vermiş olduğu hükümlerin doğruluğu konusunda şüpheye gerek yoktur. İnsan ise ondan daha aşağı olanların hükümlerine razı olabilmektedir. Bu insanın daha iyi olanı daha aşağı olanla değiştirmesi anlamına gelmektedir. Bu ayette Allah’ın koyacağı bir kanun ile insanın koyacağı kanun arasında bir karşılaştırma bir kıyas yapmamız isteniyor. Bu ikisinden hangisi daha doğru ve güzel hüküm koyar. Bir insan kendisi gibi aciz olan insanların hükmünü mü tercih etmeli yoksa Allah’ın hükmünü mü tercih etmeli? Hangi tercih daha akıllı ve mantıklı. Bu konuyu şöyle açabiliriz: İnsanın üç varlıkla münasebeti sözkonusu: 1. insanın insanla ilişkisi 2. insanın Allah’la ilişkisi 3. insanın tabiatla,maddeyle ilişkisi Allah’ın indirdiği sözlü(Kur’an’daki) ayetler 3. hususla ilgili fazla birşey vermezler, çünkü insanın kendi kabiliyetleri içerisinde ulaşabilecekleri şeylerdir (teknoloji). Kur’an’ın hedeflemediği bir sahadır teknoloji sahası, daha önemli büyük şeyler hedeflemiştir Kur’an. İnsanın 1. ve 2. münasebetlerinde daima ayağı sürçmüştür (felsefeciler, sosyologların ..) Batılı düşünür Rousseau hüküm koyma konusunda şöyle diyor: ‘Yasa koyucu 1. insanı iyi tanıması lazım 2. çıkarı olmaması lazım 3. hayrı/iyiliği dilemesi lazım İnsanlar için yasalar koymak için ilahlar lazım.’ Çünkü bu sayılan özellikler bir insanda bulunmayan özelliklerdir ve bir ilahın sahib olabileceği şeylerdir. Bu hüküm meselesini doğru teşhis, doğru tanzim etmek lazım. İnsanın kendisi zaafın içindedir – dolayısıyla insanla ilgili doğru kanunlar koyması(sosyal kanunlar) mümkün değildir. Çünkü insan, insanı, kendisini bile doğru dürüst tanımıyor, kendi çıkarını hep düşünen bir varlık ve çoğu zaman iyiliği dilemiyor, çoğu zaman kendisinin veya yakın ilişkili olduğu insanların çıkarını/iyiliğini düşünerek diğer insanların iyiliğini unutuyor, bilerek gözardı ediyor. Böyle bir durumdaki insanın doğru ve adil hükümler koyması imkansızdır. Bir yerde isabet eder(o da büyük ihtimal ilahi bir hükümden esinlendiği içindir), diğer bir alanda çarpıklık, zulüm sırıtır. Allah ise hem insanı ve özelliklerini biliyor, ruhi ve maddi ihtiyaçlarını, bunların oranını, ne kadarının sağlıklı ne kadarının sağlıksız olduğunu ve saire herşeyini o insandan daha iyi biliyor, tanıyor, koyduğu hükümden kendi şahsı için bir çıkarı yok, ve gerçekten de insanın hayrını/iyiliğini diliyor, onların mutluluk, kurtuluş ve cennete girmelerini istiyor. Elbette O’nun koyacağı kuralların en doğru olması net bir gerçektir. İnsanlar kendi işlerine, istek ve arzularının, keyiflerinin, hevalarının işine gelmediği için bu güneş gibi açık gerçeği inkar ediyorlar. Güneş ise balçıkla sıvanmaz. 7. İnsanın hüküm koymadaki acizliğine misaller: Misal 1: Bir masaya bakarak diğer masalar hakkında hüküm vermek ne kadar zorsa insanlarla ilgili kanun koymak da o kadar zordur. Misal 2: Bir mimar düşünelim: Projesini çizdiği ve yaptırmaya başladığı yapının demirini, çimentosunu ve neyin nerede olacağını bilmez mi? En ince çizgilerine kadar bilir. Şimdi yaratıklardan kim kainatın tümünden haberdar olabilir. İnsanlar ancak kendi mesleklerini, kontrollerindekileri bilirler ve onu da tam bilemezler. Bu derece zayıf ve güçsüz insanlar, nasıl kalkarda kendilerini Allah’ın işlerinde(hüküm koymada) yetkili kılarlar. Bu en büyük zulüm değil midir ? Misal 3: Maharetli bir bilgisayarcı karşınızda, siz uzaklarda bilgisayarcı arıyorsunuz. Yeterince tanımıyor ve bilmiyorsunuz Onu. Yüce Rabbimiz olan Allah’ı tüm yönleriyle (isimleri ve sıfatlarıyla/özellikleriyle) bilmiyor ve tanımıyoruz. Eğer gerçekten Allah’ı layıkıyla tanımış olsaydı insanlar, Allah’a ait olan hususlar başkalarından beklenmezdi ve Allah’ın yetkileri (ilahlık ve bunun gereği hükümleri) de başkalarına bırakılmazdı. 8. Cahiliyye hükmünün bozukluğuna örnekler: Bu konuyla ilgili şu küçük dünyada cahiliyye hükümleriyle hükmedilen yerlerde olup bitenlere bir göz gezdirmek yeterli olacaktır: · Ana rahminde sadece Almanya’da her dakika (kürtaj adı altında) bir cinayetin işlendiğini düşünün -ki bu da kadının özgürlüğü adına- · Eşcinsellerin de artık evlenebileceğini kanunlaştırma gayretleri · Uyuşturucu(müzik-eğlence-futbol-TV dahil) ve alkol bağımlılığının insanlara verdiği felaketler · İntihar oranlarının yüksekliği · Cinsel özgürlük için çirkin hayasızlıklar- kendi çocuklarına tecavüzler · Fakir ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmek suretiyle dünya nüfusunun %20sini oluşturan Batının dünyadaki enerji kaynaklarının %80nine sahip oluşu ve refahını da bu sömürüyle sağlaması · ..... ve daha sayamıyacağımız binlerce örnek CAHİLİYENİN ESERİ. Allah’ın hakkını gasbedenler kulların haklarını haydi haydi gasbederler, onları(kulları) kendilerine(kullara) kul yaparlar, kendi menfaatleri için ana rahimlerindeki masum çocukları öldürürler, bununla da kalmayıp yüzleri kızarmadan bu cinayetleri de savunurlar. Kısacası: Allah hüküm koyma, kanun vaz’ etme konusunda 1. tek hak sahibi 2. en doğrusunu ve güzelini yine sadece o koyma gücüne ve bilgisine sahip - Allah hükmünde kimseyi kendisine ortak yapmaz. (18/26)(ayrıca bakınız: 6/162-163) Önce şirk(Allah’a ortak tanıma) kavramının anlamını tekrar hatırlayalım: Şirk, Allah’a ait olan bir özelliği veya hakkı/yetkiyi başka varlıklara vermek, o varlıkları bu konularda Allah’a ortak kabul etmektir. İlk okuduğumuz ayette Allah’ın 2 tane hak veya özelliğini görmüştük: 1. Yaratma 2. Emretme Bir insan bu iki özellikten birisini veya ikisini bir başka varlıkda görürse o varlığı Allah’a ortak tanımış olacak ki şirk budur. Ve Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. (Nisa suresi 116. ayet) Allah yaratma da kendisine ortak tanımadığı gibi hüküm koymada da ortak tanımıyor, kabul etmiyor. İnsanlar ise genelde yaratma hususunda Allah’a ortak koşmazlar (gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu tasdik ederler). Fakat hüküm konusuna gelince orada durum değişir ve küstahca şirk koşarlar. Yani hüküm koyma yetkisini insanlar kendilerinde görürler, Allah’ın hakkına tecavüz ederek. - Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O’nun avucundadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. (39/67) Allah kullarının şirklerinden uzaktır. Allah’ın ortağa ihtiyacı yoktur. Bir varlık niye başkasıyla ortaklık kurar, aciz olduğundan, bir açığını kapatmak istediğinden, diğerinin kendisinde bulunmayan gücü ve yeteneğinden faydalanıp, kendi başına başaramadığı bir işi başarmak için ortaklık kurar. Allah ise aciz olmadığı için ortaklığa ihityacı yoktur. O zaten herşeyi bilendir ve her şeye güç yetirendir. Açığı yoktur ki kapatmaya çalışsın. Yapamıyacaği bir şey yoktur ki başkasının yardımına başvursun, başkasıyla ortaklaşa bir işi paylaşsın. Bizim hayatımızla ilgili kural kanun koymak için, şu şekilde yaşıyacaksınız, şu sizin için yasak, şu da helaldir diyebilmek için, uyacağımız nizamı belirlemek için bize danışmaya, bizden haşa izin/onay almaya ihtiyacı yok. Bütün yetkiler ve güç O’nun zatında toplanmıştır. O bir şey dilerse ona sadece ‘Ol’ der o da oluverir. Allah hüküm koyarken bize muhtaç değil, bize akıl soracak kadar bilgisiz değil. O kalbimizin derinliklerinde yatan düşünceleri bilir. O’nun bilgisinin dışında bir yaprak dahi düşmez. 9. Tarihteki ve bugünkü sapma: Daha Islamın ilk yıllarından itibaren (ilk 4 Halifeden sonra) hüküm Allah’ın olmaktan çıkmış, insanlar kendi adlarına insanları yönetir olmuşlar, onlara kurallar koymuşlar, cezalar vermişler. Allah’ın nerede kullanı-lacağını belirttiği beytülmal(devlet hazinesi) çarçur edilmiş, sultanların zevkleri için harcanır olmuştur. Allah’ın hüküm sıfatının yürürlükte olması için verilen mücadeleler tarihte sanıldığı kadar çok değildir. Bu konuda vahy anlayışı çerçevesinde mücadelesini veren toplumların sayısı çok azdır... Bugünkü sapma: Insanlar bügün Tevhidi açıklamaya çalışırken, genellikle Allah’ın var olması esası çerçevesinde döner dururlar. Elbetteki Allah’ın Ilah, Rabb, Melik olduğundan ismen bahsederler. Ama muhtevada bireysel ve sosyal hükümlerin, ölçülerin(esasların) sahibinin yalnızca Allah olduğu (olması gerektiği) esası yer almaz. Böylece Hüküm Koyma ve Kaynağı konusu, Tevhidi esasların dışında düşünülmeye başlanır. Sosyal yapıdaki ilahi irade askıya alınmış olur. Tevhid’in bir yönünü de oluşturan, sosyal ve devlet yapısındaki mutlak otoritenin Allah’a ait olması esası, unutulur. Yani ticaret hukukundan ceza yasalarına, miras-aile hukukundan medeni hukuka kadar toplumsal hayatın her yönünü belirleyen yasaların Allah’ın koyduğu yasalar olması gerektiği esasını kabul etmezler. Bugünkü demokratik vd. beşeri sistemlere baktığımızda, bunların Ilahlığı(yani hükmetme yetkisini) sadece kendilerine ait kılan ve uygulamalarıyla da bunu insanlara kabul ettirmeye çalışan kurumlar olduğunu görürüz. Kendi dünya görüşlerini gereğince bilmeyen ve sahiplenemiyen müslümanlar bu sistemlerin estirdiği ideolojik rüzgarların etkisi altında kalarak tevhidden sapabilmişlerdir. Böyle kişiler Allah’ın hükümlerine şartsız itaat anlamına gelen Islam’ın siyasi boyutunu ihlal edip, itaatlerini sadece kişisel bazı ibadetlerle gerçekleştirirler. Kanun koymada beşer iradesini mutlak irade olarak kabul eden demokrasi, müslümanın Kur’an’a dayanması gereken tevhid akidesini kirletiyor ve şirke buluyor. Kur’an ilk ayetinden son ayetine kadar insanları hevalarına uymaktan sakındıran bir kitaptır. Hevaya uymanın bir diğer adı da demokrasidir. Hüküm ve söz sahibini Tek ve Bir olmaktan çıkarmak şirk adını alıyor. Kur’an’da şöyle buyuruluyor: “De ki: .. Göklerin ve yerin gaybı O’nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O’nun dışında onların velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.”(18/Kehf Suresi 26.ayet) 10. Peki insan nasıl hükmedebilir ?: İnsanlar Allah’ın hükümlerine dayanmak şartıyla hüküm koyabilirler. Allah’ın hükümlerine aykırı olmama şartıyla İslam devletinin yöneticileri kanun koyarlar. Her konuyla ilgili Allah bir kanun gönderme gereğini duymamıştır(en basit misal trafik kanunları). Çünkü Allah insanoğlunu akıl nimetiyle donatmış, bu nimeti doğru bir şekilde nasıl kullanacağını öğretmiştir (Kur’an’ın ışığında aklı kullanmak). Bize bıraktığı boş alanlarda aklımızla Allah’ın çizdiği sınırları aşmadan, O’nun indirdiği değer yargıları ve ölçüyle ölçüp-biçerek yeni kural ve kanun koymak mümkündür ve gereklidir. Yani basit bir ifadeyle haramı helal yapmadan, helali haram yapmadan, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek insana bir emr-i ilahidir.(Maide suresi 44. ayet) - Şüphesiz, Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana Kitabı hak olarak indirdik. Hainlerin savunucusu olma. (4/105) Bu ayet de hüküm koyma hakkının son tahlilde yalnızca Allah’a ait bir hak olduğunu gösteriyor. Peygamber ‘sünnet’ dairesinde hüküm koyma yetkisine sahip ise, bu, Allah’ın ona verdiği bir yetkidir ve Allah’ın ona gösterip öğrettiği gibi hükmetmek zorundadı. Hüküm konusunda Peygamber (s.a.)’in durumu bu iken, diğer insanların durumu, kendi başlarına hüküm koymaya kalkışmaları nasıl izah edilebilir? - Allah hükmedenlerin hakimi değil midir? (95/8) Allah’ın hükümleriyle yöneten bir salih kul hiç bir zaman kendi üstündeki otoriteyi ‘hükmedenlerin hakimini’ unutmamalı. Sonuç: İnsan hayatını düzenleme yetkisini ya Allah’a ait görür ya da tağutlara. İslam göklerin hakimiyeti ve yerin siyasi(insan hayatı üzerindeki) hakimiyeti ayrımı yaparak insanlara kısmi Rablık teklif etmemiştir. Tek Rabb ve İlah olan yalnız Yüce Yaratıcı olan Allah’tır. O’nun şanı sınırsızdır. Kimseyle kendi hakimiyetini hiç bir alanda paylaşmaz. Akıllı karar vermek istiyen kişi ise bu varlıkların özelliklerine bakarak karar verir. Kim daha büyük, kim her şeyin sahibi, kim en güçlü ve bilgili, insan varlığını herşeyini kime borçlu, kim yaşatıyor, rızık veriyor, hastalandığımızda şifa veriyor, teneffüs ettiğimiz havayı bize kim bahşediyor, muhtaç olduğumuz güneşi kim her sabah getiriyor, kalbimizin sürekli çarpmasını sağlayan kim, kimden geldik kime döneceğiz, kim bizi yarattı ? Tüm bu soruların cevabında hangi varlık çıkıyorsa O bizim nasıl ve ne şekilde yaşayacağımızı belirleme hakkına sahiptir. Akıl için başka yol yoktur.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol